18 Mart 2010 Perşembe

Hayatın içinden...

Ali Eyüboğlu'nun aşağıda yer alan yazısına bayıldım. Gerçekten hayatımızda fazla dikkat edip, üzerine düşünmeden yaptığımız bir çok şey düşünüldüğünde o kadar anlamsız ve komik ki; birisi farkına varmamızı sağlayınca şaşırıp kalıyoruz. Bu yazıyı okuduğunuzda ne demek istediğimi çok iyi anlayacağınızı düşünüyorum, bu sebeple paylaşmak istedim. Keyifli okumalar...

Neden her haritada Türkiye’yi ararız? Neden dört yanlış bir doğruyu götürür? Hipokrat yemininde ‘arabamı temiz kullanacağım’ diye bir madde mi vardır? Bu sorulara sebep olan olaylarla karşılaşırız, ama cevap veremeyiz.
Televizyon karşısına geçmiş film seyrediyorum. Bu yıl Eyüboğlu Koleji son sınıfta okuduğu ve üniversite sınavlarına hazırlandığı için okulla Frekans Dershanesi arasında mekik dokuyan oğlum aldı eline bir kağıt başladı bana yanıt veremeyeceğim sorular okumaya...

Peş peşe okuduğu sorular hoşuma gidince de dershaneden getirdiği ‘Öğrenci Postası’nı elinden alıp, kendim okumaya başladım.
Bu sorulara neden olan olaylar mutlaka karşılaşıyoruz hayatta. Ancak çoğu insan neden böyle davrandığımızı düşünmüyor. Zaten düşünen de cevabını bulamıyor. İşte o sorular:


-Televizyona çıkanlar neden kendilerini Türkiye’deki bütün insanların izlediğini sanıp, “Şu anda 70 milyon bizi izliyor” der?
-Neden bazı kızlarımız şirin bir hayvan gördüklerinde “İnanmıyoruuuum” der? İnanılmayacak olan nedir?
-Neden sınavlarda ‘dört yanlış bir doğruyu götürür’ şeklinde bir uygulama ile öğrenciler cezalandırılır da “4 doğruyu bil, bir doğru da bizden” şeklinde bir kampanya başlatılıp, zekaya ve riske girme cesaretine ödül verilmez?
-Neden bozulan otobüsün yolcuları bizim otobüsümüze aktarıldığı zaman onlara mülteciymiş gibi bakarız?
-Neden her gördüğümüz haritada hemen Türkiye’yi bulmaya çalışırız? Millet olarak dünyada kaybolma kompleksimiz mi vardır?
-Neden insanlar birbirlerine sarılınca sağa-sola sallanır?
-Neden öğrenciler ilköğretimin beşinci sınıfına kadar öğretmene “Öğretmenim” diye seslenirken, altıncı sınıfta bir anda “Hocam” demeye başlar?
-Cumartesi ve pazartesinin neden kendi isimleri yoktur?
-Dolmuşlardaki fiyat tarifesinde ‘en kısa mesafe’ neden ‘indi bindi’ olarak tabir edilir? Önce inilip, sonra mı binilir? Bunda bir terslik yok mudur?
-Bir programı kurarken neden ‘kabul ediyorum’ ya da ‘kabul etmiyorum’ seçenekleri vardır? O kadar parayı bayılıp bir bilgisayar programı satın aldıktan sonra ‘kabul etmiyorum’ seçeneğini işaretleyen bir takım saf kişiler mevcut mudur?
-Neden insanlar kapalı bir alandan yağmur yağan alana çıkınca kafalarını eğerler? Bu, yağmura duyulan saygıdan mıdır, yoksa ondan tırstığımız için midir?
- Bulmacalarda boru sesinin karşılığı neden hep ‘ti’dir. Bulmacaları hazırlayanlar hiç ‘ti’ diye ses çıkaran boru görmüşler midir?
- Neden ilanlarda, ‘doktordan temiz araba’ diye yazılır? Hipokrat yemininde “Arabamı temiz kullanacağım” diye bir madde mi vardır?
- Neden dükkanını kapatıp giden esnaf kapıya, “10 dakika sonra döneceğim” yazar ve biz onun ne zaman gittiğini nasıl anlarız?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder