31 Mart 2010 Çarşamba

Inglot kaş farı ile doğal ve belirgin kaşlar

Cilt ürününün ardından bir de makyaj ürünü var bugün çekim alanımda! Geçen hafta iş arkadaşım Zeynep'in önerisi üzerine aldığım Inglot kaş farı harikalar yaratıyor. İstediğim etkiyi tam olarak sağlayacağından pek de emin olmadan girdiğim Cevahir'deki Inglot mağazasından mağazadaki cana yakın ve ilgili makyaj uzmanının doğru yönlendirmesi ile bir adet kaş farı ve bu farı uygulamak için üretilmiş kaş fırçası alarak çıktım. Gün boyu kalıcı olan bu farı aldığımdan beri her gün uyguluyorum ve çok çok memnunum. Artık daha belirgin ve makyajı ortaya çıkan kaşlarım var üstelik çok da doğal görünüyorlar. Beni bu ürünle tanıştırdığı için Zeynep'e çok teşekkür ediyorum:) Eğer abartılı olmayan ama daha belirgin kaşlar istiyorsanız bu ürün tam size göre. Her kaş rengine uygun bir seçenek var, böyle bir arayış içindeyseniz Inglot'a mutlaka uğrayın derim.

Mucizevi tonik

Yeni bir ürün değil ama cilt üzerindeki sorunları alıp götüren ve oldukça memnun olduğum Adrian Arpel'in oksiyenleyici toniğini sizinle paylaşmak istiyorum. Muhteviyatında yer alan oksijen hücrelere işleyerek yenilenme süreçlerini hızlandırıyor, böylece taptaze bir cilde sahip oluyorsunuz. Sabah akşam cildime uyguladığım bu ürünle hem cildimde parlamadan eser kalmadı hem de cilt problemlerim sona erdi. Ne siyah nokta ne de başka bir şey, üstelik sağlıklı bir cilt görünümü de ekstrası:) Fiyatı işlevine göre oldukça uygun olan bu ürünü kullanmanızı tavsiye ederim, farkı göreceksiniz. Kullanın, kullandıkça da beni hatırlayın!

30 Mart 2010 Salı

Vatan Bilgisayar web sitesinde bugüne özel yüzde 20 indirim


Elektronik eşya meraklıları ile az önce öğrendiğim bir haberi paylaşmak istiyorum. Vatan Bilgisayar, Vatan Notebook, web sitesi ve çağrı merkezinde sadece bugün için geçerli olan bir kampanya yapıyor. LCD TV'den bilgisayara, cep telefonundan fotoğraf makinesine kadar bütün ürünlerde yüzde 20 indirim, World'e özel 8 taksit fırsatı var. Bu tarz ürünleri almayı düşünenler için kaçırılmayacak fırsat! Web sitesine buradan buyurun diyor, sizi alışverişin karşı konulmaz çekiciliğine davet ediyorum.

Eviniz için Paşabahçe'ye mutlaka uğrayın!

Dün Paşabahçe'nin Maslak'taki mağazasına uğradım. Gördüğüm porselen yemek takımları ve ev aksesuarları bendeki Paşabahçe=Cam algısını yıktı diyebilirim. Her ürün birbirinden tasarım ve orjinal. Evi için farklı aksesuarlar arayanlar, tasarım ürünleri sevenler muhakkak Paşabahçe'ye uğramalı. (Paşabahçe'yi daha yeni mi keşfettin diye merak edenler için: Evet, çünkü kendi evim için alışveriş yapmanın keyfine yeni yeni varıyorum.) Benim Paşabahçe'ye gidiş amacım arkadaşımda gördüğüm, üzerinde İstanbul siluetinin yer aldığı çay tabaklarından almaktı ama ne yazık ki kalmamıştı :( Bundan sonra her alışverişe çıktığımda Paşabahçe'yi de ziyaret etmeyi kafaya koydum, uğrayayım ki enteresan ürünleri kaçırmayayım değil mi? Artık kendimden çok evime yatırım yapacağım, kararım budur :)

Bu arada unutmadan Marks&Spencer'ın bir kampanyasını da sizlerle paylaşayım. 25 Mart-11 Nisan tarihleri arasında geçerli olan kampanyada, M&S'den 200 TL'lik alışveriş yapan herkes anında Paşabahçe'nin 4 farklı yemek takımı ya da 3 farklı kadeh, bardak setinden birini kazanıyor. Bu kampanya kaçmaz derim...

25 Mart 2010 Perşembe

Yorumsuz...

"Bir şey hakkında tutkulu olacaksanız, öğrenme konusunda tutkulu olun. Bir şey için kavga edecekseniz, yardıma ihtiyacı olanlar için kavga edin. Bir şeyi sorgulayacaksanız, otoriteyi sorgulayın. Bir şeyi kaybedecekseniz, yasaklarınızı kaybedin. Bir şey kazanacaksanız, saygı ve güven kazanın. Ve bir şeyden nefret edecekseniz, sizi kandıran hayallerinizi başarma kabiliyetiniz olmadığı fikrinden nefret edin."


Daniel Goldstein

Ayakkabı tutkunları için farklı bir alternatif

Bu ışıklı ve topuklu ayakkabı ile çok seksi görüneceğiniz kesin; ama bir yandan da sanki bir korku filmi sahnesinden fırlamış izlenimi veriyor değil mi? En azından bana öyle geldi, sizce? Sanki ayakkabının topuğuna iki adet göz yerleştirmişler gibi...

20 Mart 2010 Cumartesi

Bazen bir melodi yeter hayatı sevmenize...

Bu sabah sokaktan gelen muhteşem bir sesle uyandım. Ne sesi mi? Akordeon desem... Evet yanlış okumadınız, kulağıma dışarıdan gelen o müthiş melodi bu işte usta olduğu belli bir müzisyenin elindeki akordeondan geliyordu. Hemen kalkıp camı açtım ve o muhteşem melodillerin içeri dolmasına izin verdim. O kadar zarif çalıyordu ki müzisyen etrafa baktığımda camdan bakan ve kendini müziğe kaptırmış başkaları da olduğunu fark ettim. İçime işleyen bu melodinin bana verdiği neşe güzel bahar havasıyla da birleşince bir kez daha sevdim hayatı ve yaşadığım dünyayı. Siz de bir sabah böyle bir ses duyarsanız ona kulak verin ve kalkıp pencereleri açarak eşsiz melodilerin içeri dolmasına izin verin, müzik hayatı nasıl da güzelleştiriyor anlayacaksınız...

18 Mart 2010 Perşembe

Daha İyi Yenil!

farketing.com'da okudum, çok güzel bir söz...

Hep denedin.

Hep yenildin.

Olsun…

Yine dene.

Yine yenil.

Daha iyi yenil. (Samuel Beckett)

Diesel aptalların yanında!




Son günlerde çekim alanıma sıkça takılan bir reklam kampanyası var. Hangisi derseniz; Diesel'in "We're with stupid!" (Türkçesi "Aptalların yanındayız!")isimli inanılmaz yaratıcı kampanyası... Oldukça kışkırtıcı fotoğrafların ingilizce sloganlarla süslendiği Diesel ilanlarının tek düzeleşen reklam kampanyaları arasında fark yarattığını düşünüyorum. Eminim gören herkesin suratında küçük de olsa bir tebessüm yaratıyordur. Etrafımdaki herkesin bu kampanyadan bahsettiğinden hareket edersem çalışmanın yaratmak istediği etkiye ulaştığını söyleyebilirim. Bunda da en büyük pay dikkat çekici görsellere ve ingilizce sloganlara ait. Bilen de bilmeyen de ilgileniyor kampanyayla ve birbirine anlatıyor. Böylece inanılmaz bir WOMM yaratıldığını da söylemek mümkün.

Peki Diesel neden aptalların yanında? Aslında bunun yanıtı çok basit! "Aptal olma" cümlesi aslında "saçmalama, kendine gel, sürünün dışına çıkma, herkes gibi ol, fark yaratıp dikkatleri üzerine çekme!" anlamına geliyor. Asi marka Diesel bu noktada bir şaşırtmaca yaparak kendinden beklenen farklılığı gösteriyor ve aptalların yanındayız diyerek aslında "cesur olanların, istediğinin peşinden gidenlerin, hayatı sorgulamadan yaşayanların" yanındayız diyor. Son zamanlarda gödüğüm bu süper ötesi reklam kampanyası için Diesel'i tebrik ediyor, görmeyenler için ilanlardan bir kaç örneği buraya ekliyorum.
Citroën’in efsanevi modeli DS’den esinlenilerek tasarlanan yeni DS serisinin ilk ürünü Citroën DS3 ünlü tasarımcı Yves Saint Laurent'in renklerine bürünerek Paris sokaklarında dolaşıyor. En şık haline bürünen DS3'ün moda ikonu haline gelmiş bu versiyonu olmasa da DS3 Mayıs ayında Türkiye'de satışa sunulacak. Bana Mini Cooper'a önemli bir rakip geliyor dedirten bu araç, küçük ve lüks otomobil segmentine yeni bir hareketlilik kazandıracak. Paris’te gerçekleştirilen “Geçmişten Günümüze Yves Saint Laurent” sergisinin açılış gecesi için moda ve sinema dünyasının starlarını taşıyan DS3'e sahip olmak için sadece 2 ay daha beklemeniz yeterli, benden söylemesi...

Hayatın içinden...

Ali Eyüboğlu'nun aşağıda yer alan yazısına bayıldım. Gerçekten hayatımızda fazla dikkat edip, üzerine düşünmeden yaptığımız bir çok şey düşünüldüğünde o kadar anlamsız ve komik ki; birisi farkına varmamızı sağlayınca şaşırıp kalıyoruz. Bu yazıyı okuduğunuzda ne demek istediğimi çok iyi anlayacağınızı düşünüyorum, bu sebeple paylaşmak istedim. Keyifli okumalar...

Neden her haritada Türkiye’yi ararız? Neden dört yanlış bir doğruyu götürür? Hipokrat yemininde ‘arabamı temiz kullanacağım’ diye bir madde mi vardır? Bu sorulara sebep olan olaylarla karşılaşırız, ama cevap veremeyiz.
Televizyon karşısına geçmiş film seyrediyorum. Bu yıl Eyüboğlu Koleji son sınıfta okuduğu ve üniversite sınavlarına hazırlandığı için okulla Frekans Dershanesi arasında mekik dokuyan oğlum aldı eline bir kağıt başladı bana yanıt veremeyeceğim sorular okumaya...

Peş peşe okuduğu sorular hoşuma gidince de dershaneden getirdiği ‘Öğrenci Postası’nı elinden alıp, kendim okumaya başladım.
Bu sorulara neden olan olaylar mutlaka karşılaşıyoruz hayatta. Ancak çoğu insan neden böyle davrandığımızı düşünmüyor. Zaten düşünen de cevabını bulamıyor. İşte o sorular:


-Televizyona çıkanlar neden kendilerini Türkiye’deki bütün insanların izlediğini sanıp, “Şu anda 70 milyon bizi izliyor” der?
-Neden bazı kızlarımız şirin bir hayvan gördüklerinde “İnanmıyoruuuum” der? İnanılmayacak olan nedir?
-Neden sınavlarda ‘dört yanlış bir doğruyu götürür’ şeklinde bir uygulama ile öğrenciler cezalandırılır da “4 doğruyu bil, bir doğru da bizden” şeklinde bir kampanya başlatılıp, zekaya ve riske girme cesaretine ödül verilmez?
-Neden bozulan otobüsün yolcuları bizim otobüsümüze aktarıldığı zaman onlara mülteciymiş gibi bakarız?
-Neden her gördüğümüz haritada hemen Türkiye’yi bulmaya çalışırız? Millet olarak dünyada kaybolma kompleksimiz mi vardır?
-Neden insanlar birbirlerine sarılınca sağa-sola sallanır?
-Neden öğrenciler ilköğretimin beşinci sınıfına kadar öğretmene “Öğretmenim” diye seslenirken, altıncı sınıfta bir anda “Hocam” demeye başlar?
-Cumartesi ve pazartesinin neden kendi isimleri yoktur?
-Dolmuşlardaki fiyat tarifesinde ‘en kısa mesafe’ neden ‘indi bindi’ olarak tabir edilir? Önce inilip, sonra mı binilir? Bunda bir terslik yok mudur?
-Bir programı kurarken neden ‘kabul ediyorum’ ya da ‘kabul etmiyorum’ seçenekleri vardır? O kadar parayı bayılıp bir bilgisayar programı satın aldıktan sonra ‘kabul etmiyorum’ seçeneğini işaretleyen bir takım saf kişiler mevcut mudur?
-Neden insanlar kapalı bir alandan yağmur yağan alana çıkınca kafalarını eğerler? Bu, yağmura duyulan saygıdan mıdır, yoksa ondan tırstığımız için midir?
- Bulmacalarda boru sesinin karşılığı neden hep ‘ti’dir. Bulmacaları hazırlayanlar hiç ‘ti’ diye ses çıkaran boru görmüşler midir?
- Neden ilanlarda, ‘doktordan temiz araba’ diye yazılır? Hipokrat yemininde “Arabamı temiz kullanacağım” diye bir madde mi vardır?
- Neden dükkanını kapatıp giden esnaf kapıya, “10 dakika sonra döneceğim” yazar ve biz onun ne zaman gittiğini nasıl anlarız?

11 Mart 2010 Perşembe

GSM operatörlerinde yenilik hiç bitmiyor!

Bugün dergilere göz atarken bir haber dikkatimi çekti ve daha neler duyacağız diye düşünüp güldüm kendi kendime:) Bu haber sigarayı bırakmak isteyip de bir türlü bunu başaramayanlar için çok etkili bir çözüm sunuyor. Ne mi? Vodafone Türkiye, "Sigarayı Bırakma Servisi" ni hizmete sokmuş!!! Allen Carr'ın sigarayı bırakma yöntemlerini her gün SMS yoluyla abonelerine göndererek onların sigara denen illetten kurtulmasına yardımcı olacakmış. Bunun için "BIRAK" yazıp 6776'ya göndererek sisteme kayıt olmak yeterli. Bu yöntem işe yarar mı bilemiyorum ama üzerine çok geyik çevrileceğine şimdiden eminim. Gözümde şöyle kareler canlanıyor: Kadın elini cep telefonunun yanında duran sigara paketine uzatıyor. Birden telefon titriyor ve bib bip sesiyle bir mesaj geliyor. "Hayır yapma, bırakacaksın!" mesajıyla sarsılan kadın kendini usulca Yaban'ın kollarına bırakıyor :)) Bakalım bu GSM operatörleri daha ne hizmetler çıkaracak...

10 Mart 2010 Çarşamba

Spor ayakkabı dünyası Foot Locker

Alışveriş yapmayı çok seven, sürekli AVM'leri gezip nerede ne varmış araştıran birisi olarak arkadaşlarım genellikle bir şey alacakları zaman bana nereye gitsem diye sorarlar. Bahar aylarının da yaklaşmasıyla beraber şu sıralar en çok spor ayakkabılar revaçta. Bu konuda kendime spor ayakkabı alacağım zaman muhakkak uğradığım İstinyepark'taki Foot Locker mağazasını önerebilirim. Geçtiğimiz haftasonu uğradığımda inanılmaz bir indirim de vardı üstelik. 189 TL etiketli Puma ayakkabıyı kasadaki ekstra indirimle beraber sadece 45 TL'ye aldım. Üstelik Converse'lerde 41 TL'ye inmişti. Bu hafta da indirim devam ediyor ama muhtemelen 35 numaralar ya da 40 üstü kalmıştır, ayak numarası uyanlar kaçırmasın derim. İndirimin yanı sıra Foot Locker sezon ürünleri ile de fark yaratıyor. Mağaza da Adidas, Puma, Nike, Converse'e ait başka hiç bir mağazada göremeyeceğiniz Foot Locker'a özel ayakkabıları da bulabilirsiniz. Göz atmaya değer diyorum...

Uzaylılar kendilerini rakıya verince ne olur?

Yeni Rakı'nın bu karikatürleri çok hoşuma gitti, gününüze renk katması için sizlerle de paylaşmak istedim :)

4 Mart 2010 Perşembe

Nar Taneleri


Şirketlerin Kurumsal Sosyal Sorumluluk yaklaşımının günümüzde içinin boşaltıldığını ve firmaların sadece reklam olsun, haber çıksın diye yaptıkları projelerden ibaret hale geldiğini düşünürken Boyner Holding'in Nar Taneleri Projesi beni şaşırttı. Yetiştirme yurtlarında yetişen 17-24 yaş arası genç kadınların hayata hazırlanmalarına, istihdama katılmaları için kendilerini geliştirmelerine destek olan proje aslında bir bakıma toplumun unutulmuş, yalnız bırakılmış ve gelecekten çok da umutlu olmayan bir kısmına umut ışığı olduğu için bence çok önemli.

Ümit Boyner'i Türkiye'de kadının iş hayatına katılımı konusunda yaptığı çalışmaları ve son olarak gerçekleşmesinde büyük rol oynadığı Nar Taneleri projesi için tebrik ediyorum.

Yetiştirme yurtlarından yetişmiş genç kadınların geleceğe umutla bakabilmesi ve kendi ayakları üzerinde durabilen güçlü bireyler olabilmesi için destek vermek isteyen herkes 8 Mart Dünya Kadınlar Günü'nde Boyner Mağazalarında dağıtılacak projenin simgesi nar şeklindeki yaka iğnelerini takabilir...

3 Mart 2010 Çarşamba

Veda filmi üzerine


Veda filmini izleyip sonuna geldiğimde aklımdan geçen ilk şey "Nur içinde yat Atam" oldu. Gerçekten bu ülkenin bugünlere gelmesi için O ve silah arkadaşları çok büyük emekler verdiler. Film aslında ilkokuldan itibaren kitaplarda okuduğumuz, bize anlatılan olayların bir kolajından oluşuyor. Her şeyden biraz olsun derken bir çok şey de atlanmış. Bu filme bakarak Zülfü Livaneli'nin süper bir yönetmen olduğunu söyleyemeyiz ama Can Dündar'ın belgeseli Mustafa ile kıyaslayınca çok daha başarılı bulduğum bir gerçek.

Filmin benim açımdan en ilgi çekici yanı, kafamda sadece kitapta gördüğüm resminden ibaret olan Zübeyde Hanım'ı farklı bir şekilde görmüş olmam. Filmi izleyenlerle de konuştuğumuzda aynı tespitler yapıldı. Herkes nasıl konuştuğunu bile kafasında canlandıramadığı Zübeyde Hanım'ı Rumeli şivesiyle küçük Mustafa'sını öpüp koklarken görmüş olmaktan etkilenmişti. Bence film Atatürk ve annesi arasındaki ilişkiyi yansıtma noktasında başarılı ve etkileyici. Özellikle Rumeli'den göç sonrası Atatük'ün, annesini göçmenler arasında bitap halde bulduğu sahnede gözyaşlarımı tutamadım.

Filmde dikkatimi çeken bir diğer noktaysa Atatürk'ün en yakın silah ve siyaset arkadaşı, yakın dostu İsmet İnönü'ye hiç yer verilmemiş olması... Kazım Karabekir'in, Salih Bozok'un ve diğer kumandanların olduğu rakı sofrasında İsmet İnönü'nün neden olmadığını gerçekten anlamadım. Acaba kasti olarak mı bu yapıldı merak ettim doğrusu.

Uzun lafın kısası ben bu filmi izlediğim içim mutlu oldum ve asla boşa zaman harcadığımı düşünmüyorum ama bu biraz da Atatürk'e bakış açım ve kafamdaki Atatürk ile ilgili. İzleyip izlememek sizin tercihiniz ama bence izlemeye değer, iyi seyirler...

2 Mart 2010 Salı

TEFAL'den Üç Yeni Ürün


TEFAL, 2008 sonunda ActiFry ile ilk ürününü satışa sunduğu Besleyici&Lezzetli konseptini Nutricook, Vitacuisine ve ActiFry Family ile genişletiyor. Bu sabah katıldığım basın toplantısının ardından düzenlenen workshopta ürünleri deneme fırsatı buldum. Gerçekten anlatıldıkları kadar özel ve fiyatının hakkını veren ürünler. Lezzetli yemek yemeyi seven, aynı zamanda sağlıklı da olsun diyenler hemen bir Tefal Shop'a koşup bu ürünlerden edinmeli.